İklim değişikliği, dünyamızın karşı karşıya olduğu en büyük tehditlerden biri olarak kabul ediliyor. Bu bağlamda, ülkeler sağlık, ekonomik ve ekolojik istikrarı korumak amacıyla çeşitli yasalar ve düzenlemeler geliştirmeye çalışıyor. Türkiye de bu çabaların bir parçası olarak 2021 yılında İklim Kanunu'nu kabul etti. Peki, İklim Kanunu'nun 2025'te uygulamaya girmesiyle birlikte neler bekleniyor? Yasalaşan bu düzenleme, çevre politikalarını nasıl etkileyecek? İşte merak edilen tüm detaylar!
İklim Kanunu, Türkiye'de iklim değişikliğiyle mücadelenin güçlendirilmesini amaçlayan bir yasal çerçeve sunar. 2021 yılında TBMM'de kabul edilen bu yasayla birlikte Türkiye, iklim değişikliği alanında uluslararası yükümlülüklerini yerine getirmeye daha da yaklaşmıştır. İklim Kanunu, sera gazı emisyonlarının azaltılması, yenilenebilir enerji kaynaklarının teşvik edilmesi ve çevresel sorunlarla mücadele stratejileri geliştirilmesine yönelik bir dizi madde içermektedir. Bu yasa, geleceğe yönelik sürdürülebilir bir çevre politikası geliştirilmesine zemin hazırlanmıştır.
İklim Kanunu, 2025 yılı itibarıyla yürürlüğe girecek olan muhtemel maddeleriyle dikkate değerdir. Yasada belirtilen hedefler arasında, 2030 yılına kadar %21 oranında emisyon azaltımı, 2040 yılına kadar ise karbon nötr olma hedefi bulunmaktadır. Bu hedeflerin gerçekleştirilmesi için sanayi, tarım, ulaşım gibi birçok sektörde köklü değişiklikler yapılması gerekecektir. Ayrıca, gelecekte Türkiye’nin enerji politikalarının daha bugünden belirlenmesi, yenilenebilir enerji yatırımlarının artırılması ve enerji verimliliğinin teşvik edilmesi de bu kanunun temel unsurları arasında yer almaktadır.
İklim Kanunu’ndaki maddeler, çevre politikalarının yeniden şekillendirilmesine katkı sağlamayı hedeflemektedir. 2025 yılında yürürlüğe girecek olan düzenlemeler, düşük karbonlu bir ekonomi için gereklilikleri içermektedir. Yasada yer alan başlıca konular, enerji üretimi, ulaşım, sanayi ve tarım gibi kritik sektörlerde emisyon azaltımını öngörmektedir. Örneğin, enerji sektöründe fosil yakıtların yerine yenilenebilir enerji kaynaklarının (güneş, rüzgar, biyokütle vb.) daha etkin bir şekilde kullanılması teşvik edilecektir. Ayrıca, haneler ve sanayi tesisleri için enerji verimliliği programları oluşturulacaktır.
Ulaşım alanında, şehir içi ulaşımda elektrikli araçların teşvik edilmesi, bisiklet yollarının artırılması ve toplu taşıma sistemlerinin güçlendirilmesi gibi düzenlemeler yer alacaktır. Bu değişikliklerin yanı sıra, tarım sektöründe de daha sürdürülebilir yöntemlerin benimsenmesi yönünde teşvikler sağlanacak, kimyasal gübre ve pestisit kullanımını azaltmak için alternatif çözümler geliştirilecektir. Tüm bu maddelerin uygulamaya geçirilmesi ise ilgili bakanlıklar ve yerel yönetimlerin iş birliği ile gerçekleştirilecektir.
İklim Kanunu'nun en çarpıcı yanlarından biri de, düzenli olarak güncellenmesi ve izlenebilir olması. Yasada belirtilen hedeflerin gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği her yıl denetlenecek ve rapor edilecektir. Bu sayede, hedeflere ulaşmak için gereken adımların atılıp atılmadığı sürekli olarak değerlendirilebilecektir. Ancak, tüm bu hedeflerin gerçekleştirilmesi için toplumsal bilinçlenme ve katkı da hayati bir öneme sahiptir.
Özetle, İklim Kanunu, Türkiye için çevresel sürdürülebilirliği sağlamak adına önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. Ancak bu sürecin başarılı olabilmesi için maddelerin etkili bir şekilde uygulanması, toplumun her kesiminin bu konuda bilinçlenmesi ve bu konuda çalışan kurumların iş birliği içinde hareket etmesi gerekmektedir. İklim Kanunu, sadece çevresel bir zorunluluk değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal kalkınma için de büyük bir fırsat sunmaktadır. 2025’te bu yasaların uygulanmasıyla birlikte, Türkiye’nin iklim değişikliği ile mücadelesindeki kararlılığı daha da güçlenecektir.